Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Beykoz da Kaymak Donduran

İstanbul Beykoz' dan bir kaç sonbahar fotografı. Sarılar arasından yükselen genizi yakan keskin bir orman kokusu. Kestane ağaçlarından rüzgarla düşen , düştüğü gibi kabuğundan ayrılıp yuvarlanan kestaneler. Bir kaçını toplayıp yiyorsun. Tepeye doğru yürüyorsun. Ağaçlar sıklaşıyor tünele giriyormuş gibi hissediyorsun. Ağaçların arasından hışırtılar geliyor. İrkiliyorsun birden. Kestane toplayanlar.. Biraz ilerde , sarılar arasından çıkmış az önceki yağmur çiselemesiyle ıslanmış orman çileklerini görüyorsun. Sonu gelmiş yaprakların içinde yemyeşil capcanlı. Tek eksiği kırmızıları. Ama onuda hayal ediyorsun. Biraz daha ilerleyince Şirinler Köyünü hatırlatan mantalar. Bazıları o kadar uzun ki Şirinlerin gökdelenlerde yaşadığını hayal kurup gülüyorsun. Her adımında hışırdayan ezilen yapraklar eşlik ediyor sana, İstanbul' un içinde ama ondan gürültüsünden çok uzaktaymış gibi hissedip yenileniyorsun......

Makro Çekilenler

Fotografla ilgilenen  ilgilenmeyen  insanlar için makrolar çekici olmuştur. Aslında insanlar için hangi fotograflar çekici olur denildiğinde bir cümleyle " Normal bakış açımızdan farklı açılardan çekilmiş olan fotograflar " diyebilirim. İnsanlar çıplak gözleri ile nesneleri veya canlıları belli bir detaya kadar görebilmektedir. Makro objektif ile çekilmiş ve bilgisayarda belli oranda büyütülmüş konular insanların bakışları ile gördüklerinden çok daha detaylı bir şekil de görülür. Böyle olunca insanlar ilk defa bir peygamber devesini, bir tırtılı veya bir arıyı görüyormuşcasına  bakarlar. Makro çekim sadece objektif ile bitmiyor. Çekimden sonra nerenin, nasıl ve hangi oranda vurgulanacağı da önemli. Sonuç olarak makroda daha doğrusu fotografçılıkta olay  " fark yaratmaktır" diyebilirim. Bu fark konuyla, renkle, ışıkla veya açıyla olabilir.