Ana içeriğe atla

Sakaryabaşı

Sakaryabaşı
Menkıbeye göre "Yunus, üç bin şiir söylemiş. Bunları bir divan hâline getirmiş. Molla Kasım isimli şeriat bilgini bir su kenarına oturup bu şiirleri okumaya başlamış. Bunlardan binini okumuş ve şeriata aykırı bularak yakmış. Kalan bin tanesini de aynı sebeple suya atmış. Üçüncü bine başlayınca şu beyitle karşılaşmış:
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir
Bu beyti okur okumaz, Molla Kasım, Yunus'un kerametine inanmış. Divanı öpüp alnına koymuş. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmış. Şimdi Yunus'un o yakılan bin şiirini gökte kuşlar ve melekler, denize atılan bin tanesini balıklar, kalan bin şiirini de insanlar okumaktalarmış."
Şimdi o Molla Kasım’ın şiirleri attığı sularda, Yunus Emre’nin şiirlerini okuyan balıkların arasında, Sakarya Nehrinin doğduğu yerde Sakaryabaşı’ ndasın. Cam gibi berrak, 20 derecedeki ,yer yer  adını bilemediğin  sarmaşık gibi göğe doğru yeşil yosunların salındığı  suların içinde sanki Belgrad  Ormanın’ da  balıklarla yürüyormuşçasına  gezinmek…
Dalışa ilk başladığın  yıllardaki heyecanla bu ormanda geziyorsun. Suyun üzerini bulut gibi kaplamış olan yosunların altında ona ulaşmaya çalışan birkaç metreden uzun yine yeşil bitkililer arasında karşına  kah kaplumbağa, kah karides, balık, salyangoz çıkıyor. Onları  izlemek ve fotoğraflamak ….
Suyun kaynadığı yerlerdeki kumlar ve çakıl taşları kıpır kıpır yükselip tekrar düşüyor tekrar çıkıyor hayelden hayale geçermişcesine …
Nehrin ana kaynağına, insanı ürperten bir horultuyla doğduğu minik çakıl taşlarını uçuşturduğu yere doğru, akıntının seni ona  götürmesini tembelce  beklerken   aklıma Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü geliyor.
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. …
Dalışta susamadım değil birkaç yudum kaynağından  ...
……
Ayrılırken aklından geçenler ise,
Su altı cenneti…
Suyun altındaki cennet…
Mavi ve Yeşilin tonları iç içe  yan yana kol kola…
Bir  ressamın fırçasından çıkmışçasına…


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yağmur, İstanbul ve Boğaz Köprüsü

Soğuk mevsiminde İstanbul' da yağmur eksik olmuyor.  Sahilde ufak ufak çiseleyen yağmur, Karadeniz' den gelen hafif ama soğuk rüzgarla birleşince, soğuk, bahar mevsimi olsa bile ben varım diyor. Buna rağman karşı yakadaki Ortaköy' ü , yan tarafta Köprü' yü izlemenin tadı paha biçilemez. Boğaz Köprüsü' nün ışıkları, yağmur ve sisle birleşince dahada yoğun ve çok görünüyor.

Kaş 4. Gün 30 Mart Çarşamba

Bugün gece çıkan karavida gördük. Yengeç gibi ıstakoz gibi birşey. Ayrıca mürende vardı bugünkü görüş menümüzde.. Renklerden anlaşılacağı üzere makinenin beyaz ayarını düzelttim. Renkler artık sadece maviden ibaret değil..

Gökçetepe- Sarostaki Dolunayda Gece Çekimleri

30 Ağustosu fırsat bilerek abimle gittiğimiz Gökçetepe- Sarosta izlemesi son derece keyifli olan dolunay çamlı tepenin ardından yükseliyordu. Gündüz yeryüzünü geceye teslim ederken gökyüzüde mavileşmeye başlamıştı. Dolunay nedeniyle 2 hafta önce fotografını çekme şansına sahip olduğum toz bulutu gibi görünen  samanyolunun sadece en parlak yıldızları kalmıştı geriye. Ayın ışığı körfezin üzerine uzunca ve genişce yayılmıştı. Daha dururmuyuz. Kaptığım gibi makineyi ve üç ayağı indik sahile. İlk önce bir kaçtane bir birimizin fotografını ayı ve yansımasını alacak şekilde çektik. Sonra el fenerimiz girdi devreye ve aşağıdaki fotograflar ortaya çıktı. İki hafta öncesinde çektiğim samanyolu.   Dolunay manzaralı fotograflarımız. Dolunay ile samanyolundan geri kalan büyük yıldızlar. Biraz hareketli olduğum için net çıkmamışım :) Pozlama süresi  12 ile 25 saniye olan fotograflarımızı çekerken beyaz ışık veren el fenerimiz ile yüzümüzü gözümüzü ışık ile boyadık v...